25 Nisan 2024, Perşembe
spot_img

Trafik sigortalarındaki belirsizlik biter mi?

Trafik sigortalarındaki risk ve belirsizlikler nedeniyle sektörün sıkıntılı günler yaşadığını belirten Sigortamedya Odak Noktası yazarı Özer Şimşek , çarpıcı verilerle yaşanan sorunları değerlendirdi. 

SİGORTAMEDYA ÖZEL

Trafik sigortalarındaki belirsizlik bitmek bilmiyor. Trafik sigortasının yine sektörün gündeminde olduğunu ve bu konudaki belirsizliklerin sektörü tedirgin ettiğini açıklayan SigortaMedya Odak Noktası yazarı Özer Şimşek , yaşanan sıkıntıları değerlendirdi. 

Anayasa Mahkemesi’nin, karayolları zorunlu trafik sigortası tazminatlarının hesaplama usul ve esaslarının belirlenmesine dayanak olan Karayolları Trafik Kanunun 90’ıncı maddesi ile teminat dışında kalan halleri düzenleyen 92’nci maddesinin bazı hükümlerini Ekim 2020 tarihinde iptal ettiğini hatırlatan Şimşek, “Bunun ardından Danıştay, 8. Dairesi, Ocak 2021’de trafik sigortası genel şartlarında değişiklik yapan tebliğin yürütmesinin durdurulmasına yönelik kararı yayınlandı. Yoğun beklentiler ile taslağı hazırlanan ve ardından Mayıs 2021’de yasalaşan, sigortacılık ile ilgili düzenlemeleri de içeren Torba Yasa’nın bu belirsizlik durumunu ortadan kaldırmaya yönelik maddeleri içermemesi nedeniyle trafik sigortalarında ruhsatı olan tüm şirketler yeniden hesaplamalar yapmaya başladı” açıklamasını yapıyor. 

Sektör ve mağdurlar zarar gördü

Özer Şimşek / Odak Noktası

“Trafik sigortasının ne denli büyük bir sorumluluğa güvence verdiğini bir kez daha hatırlatmak gerekiyor” diyen Şimşek, şöyle devam etti: “Üstelik sigortacılar açısından 10 yıla kadar somut bir sorumluluktan söz ediyoruz. Bugün sigorta şirketlerinin sattıkları poliçeler, gelecekteki tüm yasal düzenleme risklerini, yani henüz hesaplamadıkları riskleri güvence altına alıyor. Bu bakımdan, düzenleyici otoritenin gerek bu branş için ruhsat  verirken, gerekse yazım risklerine karşı çok daha dikkatli davranması gerekiyor. Sektörümüzde, bu konudaki hukuk uygulamaları katı bir şekilde eleştiriliyor. Açıkçası, bu sigortanın doğasını henüz doğru okuyamayan yargıçlardan tutun da, bu işi tam bir kazanç kapısı gibi gören, bedeni zarar tacirlerinin kurdukları şebekeler sektöre ve mağdurlara büyük zararlar verdi. Ancak, tüm yargı kararlarına bu paradigma ile bakmak da doğru bir yaklaşım değil.” 

Yapılan vurgular dikkat çekici 

Danıştay 8. Dairesinin yürütmeyi durdurma kararında Anayasa’ya ilişkin vurgularının oldukça dikkat çekici olduğunu kaydeden Şimşek, “Anayasa’nın ikinci kısmının “Kişinin Hakları ve Ödevleri” başlıklı ikinci bölümünde yer alan 17. maddesinde, “Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir” hükmüne yer veriliyor. Yine Anayasa’nın “Kişinin Hakları ve Ödevleri” bölümünde yer alan 35. maddesinde “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Anayasa’nın ikinci kısmının “Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler” başlıklı üçüncü bölümünde yer alan “Çalışma ve sözleşme hürriyeti” başlıklı 48. maddesinde ise; “Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir.” hükmüne yer verilmiş. Ayrıca “Genel olarak kişiler, özel hukuk alanında diğer kişilerle olan ilişkilerini hukuk düzeni içinde kalmak şartıyla diledikleri gibi düzenler, diledikleri konuda, diledikleri kişiler ile sözleşme yapabilirler. Bu olanak, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda öngörülen sözleşme özgürlüğü ilkesinin bir sonucudur ve bu hak Anayasa tarafından teminat altına alınmıştır” deniyor. Öte yandan, “Sözleşme özgürlüğü; sözleşme yapma, sözleşmenin karşı tarafını seçme, sözleşmenin içeriğini düzenleme ya da değiştirme, sözleşmeyi ortadan kaldırma, sözleşmenin tabi olacağı şekli belirleme ve nihayet sözleşme yapmama özgürlüğünü de kapsar” şeklinde vurgulanıyor. Özetle, Anayasa ile güvence altına alınan kişinin maddi manevi varlığını koruması, mülkiyet ve miras haklarına sahip olması ve en temel haklarından birisi sayılan sözleşme özgürlüğü hakkı bağlamında, yaşamını yitiren, kalıcı sakatlığa maruz kalan  kendisine bakmakla yükümlü kişiden kaynaklanan haklarını ararken, bir kamu otoritesinin koyduğu kurallar manzumesine katlanmak zorunda değildir diyor. Üstelik, düzenleyici otoritenin tazminat hesabına ilişkin kuralları ortaya koyarken, hukuk doktrini ve yukarıda belirttiğimiz anayasal haklar açısından yetki aşımının söz konusu olduğu yaklaşımı üzerinden, muhtemel yasal düzenlemenin yine AYM tarafından iptal edilme olasılığının göz ardı edilmemesi gerekir” açıklamasını yapıyor. 

Avrupa, bu sigortanın bir öneme sahip olduğunu yıllar öncesinden içselleştirdi

Avrupa’da başta İspanya olmak üzere, Portekiz ve hatta İtalya’nın da aynı süreçlerden geçtiğini söyleyen Özer Şimşek, şöyle devam ediyor: “Son birkaç pandemi yılını saymazsak, tüm Avrupa Birliği ülkelerinde bileşik rasyolar yıllarca yüzde 100’lerin üzerinde seyretti. Avrupa’ya değinmişken; İngiltere’yi de içine alarak Kıta Avrupa’sında son 5 yıllık ortalama da 120 milyar euro civarında motor branşında prim üretilirken, bunun halen yüzde 60’a yakını trafik sigortasından geliyor. Prim ortalamasına baktığınızda, hasar frekansı ülkemizden kat ve kat düşük olmasına rağmen 300 euroya yakın. Öte yandan, verilen teminat limitleri milyonlarca euro yada limitsiz teminatlara karşılık geliyor. Çünkü Batı, bu sigortanın ne denli kritik bir öneme sahip olduğunu yıllar öncesinden içselleştirdi.”

Prim sadece yüzde 4 arttı, poliçe sayısında ise hiç artış olmadı

Özer Şimşek
Özer Şimşek / Odak Noktası

Trafik sigortası branşında Eylül 2021 sonu itibarı ile yazılan primin sadece yüzde 4 arttığını ileten Şimşek, poliçe sayısında ise neredeyse hiç artış olmadığına dikkat çekiyor. “Bu durumda, sigorta şirketlerinin enflasyon yada ortalama dosya maliyetleri yeterince gözetmeyerek zam yapmadıklarını söyleyebiliriz. Ancak durum pek öyle değil” diyen Şimşek, şu açıklamayı yaptı: “9 aylık sonuçlarda, şirketlerin bir önceki yıla göre, ortalama primlerindeki değişiklik kimisinde yüzde 36 artış söz konusu iken, kimisinde yüzde 15’lik prim indirimi olmuş. Yaklaşım farkını algılayabilmek kolay değil. Birileri çıkıp, “biz çok iyi tarife yapıyor ve iyi seçiyorum” iddiasında bulunsa dahi pek gerçekçi görünmüyor. İşin enteresan tarafı, sektörün ortalama primlerine aylara bağlı bir trend olarak bakıldığında aslında bu ayrışmanın nedeni ortaya çıkıyor. Bakın sektörün yılbaşında ortalama primi 700 TL. Mart ayında, 650 TL ve Mayıs ayında bu rakam 600 TL’ye düşüyor. Açık ki, hazırlanan yasa taslağının bir standart getireceği beklentisi ile birçok şirket primlerini düşürmüş. Yani Borsa’daki olumlu beklentiler önceden fiyatlandığı gibi, sektörde bu yasa beklentisini önceden fiyatlamış. Ancak sonu hüsran olunca, Haziran’da yeniden yükselmeye başlamış ve 700 TL’lere yaklaşmış.”

Sektör alarm noktasında!

Şimşek, hasar tarafında Ağustos ve Eylül ayındaki uzun yollardaki hasar şiddetindeki artışın sektörü alarm noktasına getirdiğini söylüyor. Şimşek, şöyle devam ediyor: “2020’deki pandemi etkisi sona erdiğinden ödenen dosya adedinde yüzde 15’lik artış var. Ortalama dosya maliyetindeki artış ise (bedeni dahil) yüzde 39. 2020’de yüzde 60,48 olan hasar prim oranı 2021 Eylül sonunda yüzde 91.89’a gelmiş. Prim artışının yüzde 4 ile sınırlı olduğunun bir kez daha altını çizelim. Bir başka kötü haber otomobil sigortalarında. Trafik üretiminin önemli bir kısmını oluşturan otomobil sigortalarında 9 aylık dönemde satılan sıfır otomobil sayısında % 11 lik artış var iken trafik poliçe sayısı artmıyor. Oysa geçen yılın toplamında, poliçe sayısı % 5 artmıştı. Sigortadan vazgeçme eğilimi, sigorta prim havuzu açısından önemli bir prime karşılık geliyor. Nitekim, bu rakamların oluşturduğu resim, sektör açısından yeni bir trafik krizinin başlangıcı gibi görünüyor. Hukukçuların ortak kanaati, 2016 sonrasında düzenlenen tüm poliçelerin söz konusu AYM ve Danıştay kararlarından etkileneceği yönünde.  Yani, eğer şirketler bedeni dosyaların çözümünde ve aktüeryal hesabında TRH-2010 ölüm düzeyi tablosu ve % 1.8  teknik faiz uyguladı ve dosyayı mağdur ile arabulucu kanalı ile kapatmadı ise, PMF-1931 ve % 0 teknik faiz hesabı ile üzerinden büyük bir yük ile karşı karşıya olduklarını gösteriyor. Bu bakımdan sektörün rezerv eksiği, bazı şirketlere göre 2-3 Milyar TL iken bazı şirketler 5-6 Milyar TL civarında hesaplıyor. Bu gelişmeler yaşanırken, düzenleyici otoritenin yasal boşluğu ortadan kaldıracak genel şart düzenlemesini biran önce yapması gerekiyor. Özellikle şirketlerin sermaye yeterliliklerini yakından takip ederken rezerv eksikliklerinin üzerine gitmesi gerekiyor. Ne ki, bu yaklaşım, tüm primleri tavana yaklaştıracakken, bir taraftan da tavan prim sisteminin sektör ve aynı zamanda serbest piyasa dinamiği üzerinde yaptığı baskının sürdürülemez olduğu gerçeğini bir kez daha ortaya koyacaktır.”

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

SON EKLENEN HABERLER