19 Nisan 2024, Cuma
spot_img

Sigorta sektörünün sürece dahil edilmesiyle toplumsal kaos önlenir

Hayatımız Sigortalı Dergisi Yazarı uzman eksper Mustafa Nazlıer, dün yaşanan İstanbul depremini Sigorta Medya için yorumladı. Nazlıer, sigorta sektörünün sürece dâhil edilmesi ile toplumsal kaos ve bilgi kirliliği önlenir, maddi mağduriyetler en kısa sürede giderilir diyor.

Deprem son zamanlarda kendisini bizlere tekrar hatırlatıyor. Son olarak 26.09.2019 tarihinde İstanbul’ da meydana gelen 5.7 (Hissedilen 6) şiddetindeki deprem, aslında uzun zamandır insanların bilinçaltında yatmakta olan bir soruyu canlandırıyor; Gerçekten hazırlıklı mıyız? Neyse ki şimdilik ufak bir sallantı ile tekrar uyandık. Alanında uzman yer bilimciler bölgede görülen bir önceki “Büyük İstanbul Depremi”nin 10 Eylül 1509 tarihinde meydana geldiğini belirtmektedirler. Bu korkunç deprem son beş yüz yılda tüm doğu Akdeniz bölgesinden bilinen en büyük afettir. Gelibolu’dan Bolu’ya kadar olan bir alandaki Kuzey Anadolu fayını tek parça olarak kırdığından bahsedilmektedir. Uzman görüşlerine göre 500 yılda bir tekrar edeceği öngörülen bu büyük çaplı afet için yineleme sürecinin içerisinde bulunmaktayız.

İlgili bakanlığın daha önce yaptığı açıklama ürkütücü. 2030 yılına kadar İstanbul’da büyük bir deprem bekleniyor diyerek gereken uyarıları yaptılar. Aslında deprem gibi ciddi bir doğal afet durumunda ne kadar hazırlıklı olduğumuzu sorgulamak için 26 Eylül’de meydana gelen görece küçük bir depremde oluşan kaosu tartışmadan önce bir kez daha 2017 yılında İstanbul’daki dolu ve fırtına hadiselerini değerlendirmek gerekiyor. Herkes tarafından hatırlanacağı gibi dünyadaki diğer örneklerine göre 2 küçük fırtına ile İstanbul tükendi. Yıkılan yapılar, minareler, su altında kalan alt geçitler- metrolar, patlama olan limanlar ve aklımıza gelmeyen bir sürü hasar… Asıl üzerinde durulacak konu Deprem ise, bu yaşananlardan ne gibi sonuçlar çıkarmalıyız? Bu ve benzeri doğal afetlere İstanbul gibi bir metropolün hazırlıklı olmadığı apaçık ortada. Normal bir yağmur yağışının yarattığı kaosu bile düşününce büyük İstanbul Depremi sonrasında olabilecekleri kestirmek hepimizi korkutuyor…

Bir musibet, bin nasihatten iyidir

Dün yaşanan depreme minnet duymalıyız. Hem 5.7 büyüklüğünde olduğu için hem de bize hatırlattıkları için. Başta bilim insanları, risk mühendisleri, kurumlar, sigorta eksperleri ve sigorta şirketlerinin yıllardır anlatarak yapamadığını saniyeler içinde yaptı. Bir musibet, bin  nasihattan iyidir. Harika bir depremdi. Bu kadar zararsız gerçekleşen bir depremde; GSM operatörleri bırakın İstanbul’u tüm Türkiye’de kilitlendi, insanlar kendilerini yine camlardan balkonlardan attı, hastaneler doldu, insanlar geceyi evlerinde değil sokaklarda geçirmek zorunda kaldı, toplanma alanları AVM olduğu için insanlar toplanacak alan bulamadı, hava trafiğinde aksamalar yaşandı, kaos ortamı oluştu, ciddi hasar gören binalar bile var. Sosyal medya üzerinden afet senaryoları yazıldı, “15 Temmuz Şehitler Köprüsü Yıkıldı..!!!” Tüm bunlar hem mental olarak hem de fiziksel olarak beklenen bir depreme hazırlıklı olmadığımızı gösteriyor. Depremde binalardan atlayanları dikkate alırsak bu defa ikinci benzer bir depremde İstanbul’da yaşayanların ciddi ortopedi sorunu olacağını görebiliyorum. Atlama konusun nam saldığımız da doğrudur. Japonya’da Toka depreminde camdan atlayan tek kişi Türk. Japonya’daki 8.9’luk depremi Türkler de yaşadı. Büyük bir afeti yaşayan ülkede ‘dünyanın neresinde olsak da kendimizi belli ederiz’ dedirten bir olay yaşandı. Hem de bir kaç dakika içinde aynı şeyi iki kez yaparak. Japonya’daki 8,9 büyüklüğündeki depremi yaşayan Türklerden Selimhan Kılıç, sarsıntı başlayınca kendini camdan dışarı attığını söyledi. Kılıç, “Biraz sakinleşince eve girdim. İkinci sarsıntıda da yine camdan atladım” dedi. ( Habertürk Arşivi.. )

Şimdi ne yapmak gerekiyor? Ülkemizde meydana gelen her olayda olduğu gibi 3 gün konuşarak üzerini örtecek miyiz? Yoksa uykusuz geceler geçirmeye devam edecek, her küçük depremde bu kaosu yaşayacak, ülkemizin ekonomisi, popülasyonu, tarihi vb. konularda en değerli şehri olan İstanbul’u kaybetmek üzere beklemeye devam mı edeceğiz? Yeni toplumsal dram hikâyeleri mi yazacağız yoksa geleceğe emin adımlarla ilerlemek isteyen ülkemizin değerlerini ve vatandaşlarımızın can güvenliği korumaya mı çalışacağız? Testi kırıldıktan sonra kırılan parçaları toplamaya mı çalışacağız, testi kırılmadan önceki süreci mi yöneteceğiz? Yine devletten mi bekleyeceğiz toplum olarak harekete geçip bir şeyler mi yapacağız? Veya nazar boncuğu ve cevşen sayısını artırıp kurşun mu döktüreceğiz? Dün depremde ilk yıkılan yer görüntüsü cami minaresine aitti. Tanrı bu işlere karışmıyor, kötü sonuçlanan gerçekleri Tanrıyla bağdaştırmaktan vazgeçmeliyiz.

Ülkemiz yüzde 93’ü aktif deprem kuşağı üzerinde, nüfusumuzun yüzde 98’i deprem riski altında. Konu sadece İstanbul ile de sınırlı değil. Yüzyıllardır süregelen sistematik hareketin mutlaka yeni depremler yaratacağı da biliniyor. Bu nedenle her depremde korku yaşamak ve bu riski almak yerine deprem riskini azaltmak üzere gerçekçi bir çalışmayla başlanması gerekiyor. Peki deprem konusunda toplumsal farkındalık ve kalkınma için ne yapmak gerek? Son yaşanan felaketleri esas alarak tüm alanlarda gerçek ve doğru fikirlere, uygulamalara, kişilere, projelere ve bilime ihtiyaç olduğunu kabul etmek gerek. Bundan sonra bu tür afetlerin artarak devam edeceğini ve İstanbul gibi metropolde olacağını dikkate alır isek;

  • Can ve mal güvenliğini sağlamak üzere riski analiz edecek
  • Analiz edilen riski yönetecek ve olası kayıpları azaltacak
  • Kriz ve kaosu yönetecek
  • Kurtarma ve önleme çalışmalarını koordine edecek
  • Hasar giderme yöntemlerini belirleyecek
  • Hukuki destekler sağlayacak
  • Zarar tespitlerini yapacak güçlü bir SİGORTA sektörü ile sektöre süreç yönetiminde destek sağlayacak nitelikli SİGORTA EKSPERLERİNE ihtiyaç var. Sigorta eksperlerinin kriz ve kaos yönetimi ve süreç yönetimindeki tecrübesi başka hiç bir meslekte yoktur.

Sigortasız insanların depremi daha büyük

Basına yansıyan haberler incelendiğinde büyük İstanbul Depreminin yakın zamanda beklenilmesi dışında uzmanlar arasında bir görüş birliğin bulunmadığı anlaşılıyor. Depremin büyüklüğü gibi ölçülebilir nicel bir sayısal veride dahi bir belirsizlik söz konusu. Her zaman olduğu gibi insanlar hiçbir konuda net bir bilgiye sahip değil. Fakat sigorta sektörü ve sigorta eksperleri can kaybı ve kargaşanın hakim olduğu yerde uzman olduğu konular için her zaman kesin bilgiyi en kısa sürede verebilme kabiliyetine sahiptir. Bir hasar yönetimi eş zamanlı olarak farklı branşlardan onlarca veya yüzlerce uzman ile koordinasyon içerisinde sağlanabilmektedir. Örneğin Van Depreminde hasar yönetimi yaptığımız sırada sigorta şirketleri ile mağduriyetler en azından maddi açıdan çok kısa bir süre içerisinde giderildi ve vatandaşlar şunu söyledi; “Çadır gelmeden tazminat geldi”…! Yani sigorta sektörünün sürece dâhil edilmesi ile toplumsal kaosun önlenmesi, bilgi kirliliğinin önlenmesi, maddi mağduriyetlerin en kısa sürede giderilmesi gibi daha birçok konuda katkı sağlanır. Ayrıca; sunulan hizmetin son halkası tazminattı. Asıl verilen manevi destek ve sorun yönteminde,  verilen akıl ve yol gösterme çok daha kıymetli idi. Van sokaklarında, kış mevsiminde, gece gündüz 20 gün destek sağladığımız insanların sahip olduğu tek şey basit gibi görünen sigorta poliçeleriydi ve sigortasız olanların depremi daha büyüktü.

Sigorta sektörü ve sigorta eksperleri Risk Yönetimi ile ilgili edinmiş olduğu tecrübeler ile en doğru bilgiyi verecek, risk yönetim kültürü ve bilincini topluma aşılayacak olan ve bu süreci en iyi biçimde yönetecek olan aktörlerdir. Yerine ikame edilecek ikinci bir seçenekte yoktur. Risk yönetimi güncel yaşantımızda farklı alanlarda ve şekillerde zaten yapılmaktadır. Hepimiz hava kapalı olduğunda yanımıza şemsiye alırız. Yağmurun yağma riskini görmüşüzdür. Gereğini de yaparak yağmur gerçekleştiğinde de korunmuşuzdur. Tam da bu örnekte olduğu gibi sigorta sektörü de deprem olduğunda yanımıza ne alacaklarımız konusunda algı, fikir, bilgi ve tecrübe sahibidir. Aynı içerikte hizmet alınacak ikinci bir alternatif te yoktur. Peki bu sektörden fayda nasıl sağlanır? Cevabı çok açık ortadadır. Günümüz şartlarında ortalama birkaç yüz lira karşılığında alınacak olan sigorta poliçeleri ile toplumun parası ile hizmet alamayacağı; profesörler, risk mühendisleri ve sigorta eksperleri sigortalının kapısına gitmekte, sigortaladığı kıymetin güvenliğini sağlamak üzere çalışmalar gerçekleştirmektedir. Doğrudan para ile yüksek bedeller ödenerek alınacak hizmet ve bilgi sadece poliçe alındığı için hemen sunulabilmektedir. Sigortalılar gerek gördükleri önlemleri kendileri almasına rağmen yine de bir deprem olur ise maddi zararın karşılanması üzere yapayalnız kalan toplumun yanında olan en iyi dost SİGORTACILARDIR. Hal böyleyken kim sigorta yaptırmayacak kadar büyük bir konfor sahibidir? Bu sebeple hiç kimse sigorta yaptırmayacak kadar zengin de değildir.

Risk yönetimi toplamsal bir olgudur, dünyanın en büyük depremleri Japonya’da olmasına rağmen toplum buna hazırdır, can ve mal kaybı minimuma indirilmiştir. Risk yönetim kültürüne sahip olan Japonlar sismoloji derneğini 1880 yılında kurmuştur ve depremlerin büyüklüğünü hassas olarak ölçen sismografı cihazını icat etmişlerdir. Günümüzdeki durumda pek farklı değildir. Deprem güvenliği açısından en sağlam yapılar ve en yeni teknolojiler Japonlar tarafından üretilmektedir. Buna rağmen organizasyonel önlemler konusunda da bir hayli yol kat etmişlerdir. Bunun en güzel örneği global ölçekli Japon markasının 3 farklı kıtada fabrikalar kurarak riskini dağıtması, bunun dışında tedarik zinciri yönetimini de hassasiyetle sağlayarak riski minimize etmesidir. Peki yüzde 93’ü aktif deprem kuşağında bulunan ve nüfusun yüzde 98’inin tehlike altında bulunduğu Türkiye’de neden ısrarla risk yönetilememektedir? Bulunduğumuz coğrafyada toplumun risk yönetimi anlayışını nazar boncukları ve dökülen kurşunlar oluşturmaktadır. Bu, kaderci toplumların en büyük sorunudur… Kadercilik aynı zamanda kederciliktir.

Kadercilikle değil bilimsel yöntemlerle hareket eden sigorta sektörü için türlerine göre süreç yönetimi farklılık gösterir. Konut, fabrika, inşaat, işletme, avm, tesis, araçlar, tüneller, limanlar v.b hepsi ayrı uzmanlık gerektirir. Son dönemde finans merkezinin İstanbul’a taşınması şaka gibiydi. Süreklilik ve istikrar için tüm ülkeler riskten uzaklaşırken risk merkezine yatırım yapmakta ilgili çekici. Küresel şirketler, bankalar ve profesyoneller server gibi önemli veri, merkezlerini veya yedeklemelerini Ankara’ya taşırken daha bir çekici geldi. Deprem tek başına yalnız bir risk değildir. Gerçekleştiğinde yarattığı yapışık riskler depremden sonraki en çok zararı veren diğer riskler olarak sayılmalıdır.  

Büyük İstanbul depremi olduğunda yaşanacak yapışık riskler;  

  • Tsunami
  • Yangınlar
  • Su ve enerji arzı yetersizliği  
  • Hastalıklar
  • Yiyecek ve içecek sorunları
  • Müdahale yetersizlikleri v.b..ve bu risklerin  sonucunda ortaya çıkan  direk ve dolaylı kayıplar ise bu risklerin tamamını yönetmek gerekir.

Sigorta bilinci sağlanmalı

Bu karmaşık yönetimi bir arada gerçekleştirmek oldukça zordur, bilgi ve tecrübe gerektirir. Bu nedenle devletin ilgili kurumları ve sigorta şirketlerinin koordinasyonu güçlendirilmelidir. Tabii ki bunlar ancak toplumsal sigorta bilincinin sağlanması ile mümkündür. Katastrofi gibi ülkeler genelinde etki edebilecek büyük olaylarda tek başına devlet eli ile tüm kaosun yönetilmesi mümkün değildir. Toplum elini taşın altına koymak zorundadır. Bu kapsamda yapabileceği en önemli hareket sırtını sigorta sektörüne dayamaktır. Bu bakımdan ülkemiz için bir saptama yapacaksak kesinlikle bilinçsizlik denilemez. Düpedüz ihmalkarlıktır yapılan. Kamu dahil tüm basın organları sürekli deprem ve afet planından bahsederken hiçbir gerekliliği sağlamayıp, kendi sorumluluklarındaki hiç bir gerekliliği sağlamadan bir de üzerine sigorta bile yaptırmadan yaşamaya devam etmek ihmalkarlığın dibidir. Ne zaman bir deprem , sel veya afet yaşansa ilk söylenen “Devletimiz nerede belediye nerede yetkililer uyuyor mu?” Tabii ki kabul edilemez. Devlet toplumun zeka düzeyini birkaç kamu spotu ile de artıramaz. Ayrıca kendi adıma artık devletin hiçbir şeye pozitif katkısı olmayan kitlelere yardım yapmasını asla kabul etmiyorum. Yaşantısını sadece ajitasyon ile sürdüren bir toplum depremde de en büyük zararı bize onlar verecektir.

Bir başka vahim durum da şudur: Vatandaş bütçesine göre de değil tüm koşullarını zorlayarak dilediği cep telefonunu almak için kredi bile çekerken zorunlu deprem sigortalını bile yaptırmayıp deprem olduğunda konuşmak için kullanamadığı telefonunu selfi çekmek için kullanabilir. İlginç bir diğer konu da bu kadar kritik ve düşündürücü bir olay yaşanmasına rağmen tüm yaşananların cumartesi günü oynanacak Galatasaray Fenerbahçe maçından sonra unutulacak olmasıdır. Sonuç olarak; Deprem Riskinin depremden önce hazırlık aşamasında, deprem esnasında ve deprem sonrasında yönetilebilmesi oldukça mümkündür. Bu riskin yönetimi için harcanacak zaman ve maliyetin olası bir depremin etkilerine kıyasla çok daha düşük olacağı da açıktır.

En kısa süre içerisinde ve daha fazla zaman kaybetmeden;

  • Toplumsal Afet Bilincinin Artırılması,
  • Acil Durum Planlarının Oluşturulması,
  • Kentsel Dönüşüme Hız Verilmesi Ve Bu Esnada Denetimlerin Sıklaştırılması,
  • Sigorta Bilincinin Artırılması
  • Yapısal Sağlık İzleme Sistemlerinin Yaygınlaştırılması,
  • Yapısal Stok Analizinin En Hassas Ölçekte Tamamlanması,
  • Deprem Öncesi Hazırlıklara Son Hızla Devam Edilmesi Gerekmektedir.

Kayıplara sebep olan deprem değil insan eliyle yapılan yapılar ve eylemlerdir. Bu kayıpların azaltılması da ancak akıl ve bilimi kullanarak yapılacak doğru uygulamalar olacaktır. 26 Eylül “ARTÇI” İstanbul depremi maalesef bize bir kez daha gösterdi ki halen hazırlıklı olmadığımız doğal afetler için bir an önce gerekliliklerin sağlanması kaçınılmazdır. Son sözüm en büyük RİSK; Türkiye’de insandır. Diğer riskler vardı ve sadece süreci başlatır. Her riskin  bu denli kötü sonuçlar yaratmasını da olağan üstü başarı ile sadece biz sağlarız. Bu sebep ile en büyük risk maalesef insandır. Buna karşı olarak ulu önder Atatürk’ün sözleriyle “Biz, uygarlıktan, bilim ve teknikten güç alırız” sağlıklı kalın sigortalı olun.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

SON EKLENEN HABERLER